Meditasyon neden gereklidir sorusunun cevabını aşağıda buldum ben.. Biraz Uzun ama okumaya değer!

Hatonn’dan dinliyoruz: “Dünya gezegenindeki insanlarla, sizin ölçülerinize göre çok uzun yıllardan beri temas kurmaktayız. Yardımımızı arayanlarla kurduğumuz temaslar arasında bazen binlerce yıl geçmektedir. Artık bu gezegenin insanları ile yeniden temas kurma zamanı gelmiştir; çünkü içinizden birçoğu artık, bu gezegendekilerin çok uzun zamandan beri düşüncelerine temel olarak aldıkları maddesel illüzyonun ötesinde bir şeyler aramanın idrakine ve isteğine sahiptir. Bizim başlattığımız süreç, kendi kendini besleyen türden bir süreçtir. Bizimle temas etmek isteyenler bu mesajı alacaklardır. Bunu alanlar da başkalarına geçireceklerdir. Bunu yapanların sayısı arttıkça ve mesaj alınıp başkalarına geçirildikçe, mesajı ikinci elden alanlar da yavaş yavaş bizimle doğrudan doğruya temas kurabilmelerini sağlayacak bir düşünüş ve idrake erişecekler, başka bir deyişle bizim titreşimlerimizi alabileceklerdir. İşte dostlarım, temaslar böyle yapılır. Eğer bir varlık bizimle temas kurmak istiyorsa, önce düşünüş yoluyla elde edilebileceği belirli bir titreşim aşamasına gelmesi şarttır. Bu grup gibi gruplara katılmak bu süreci son derece hızlandırır. Sonunda da meditasyon yoluyla bu aşamaya gelinir. Başka bir deyişle, bir varlığa, şimdi kullandığımız bu medyuma benzeyen kanallar aracılığıyla verilen sözlü mesajlar, o varlıkta bir düşünce sistemi ve ruhsal farkındalık yaratarak titreşimlerini yükseltir.

Bizler, Sonsuz Yaratan’ın Hizmetindeki Gezegenler Konfederasyonu üyeleri, toprağınıza ayak basıp hizmetimizi isteyenlere öğretmenlik yapamadığımız için üzgünüz. Ama dostlarım, daha önce de söylediğimiz gibi bu, şu anda bizim hizmetimizi arzu etmeyenlere karşı büyük bir haksızlık olurdu. Ayrıca, isteyenlere bile idrak getirmekte çok az etkili olurduk; çünkü dostlarım, idrak içeriden gelir. Biz sadece yol gösterebiliriz. Sadece önerebiliriz. Bunu öyle bir şekilde yapıyoruz ki, arayış içinde olan birey, düşüncelerini kendi içine çevirerek, kendi içindeki o tek sevgi ve idrak kaynağına, Yaratan’a, hepimizin bir parçası olana çevirerek ilham alsın. O, var olan her şeyin bir parçasıdır; çünkü, var olan her şey Yaratan’ın kendisidir.

Gezegeniniz tarihinin bu noktasında, bu büyük hizmette bize katılmanızdan onur duyuyoruz. Çünkü bu yüce bir zamandır; Dünya insanlarının çoğunun, içinde bulunduğu karışıklıktan kurtularak sade bir idrake, Yaratanları’nın sevgisine kavuşacağı bir geçiş dönemidir.

Şu anda, yaşadığınız yerin çok üzerinde bulunan bir uzay gemisindeyim ve düşüncelerinizi okuyabiliyorum. Dostlarım, bu içinizden bazılarına bir çeşit tecavüz gibi gelebilir, ama sizi temin ederim ki öyle değil. Dünya gezegenindeki insanların ne düşündüklerini bilebilme yeteneğimiz hiçbir şekilde onların düşüncelerine ya da eylemlerine karışmak için var edilmemiştir. Başkalarının ne düşündüğünü bilmeyi biz bir tecavüz olarak nitelendirmiyoruz, çünkü bu düşünceleri kendi düşüncelerimiz olarak kabul ediyoruz. Bu düşünceleri Yaratan’ın düşünceleri olarak görüyoruz.

Dostlarım, sevgi ve kardeşlikten başka nitelikteki düşüncelerin Yaratanımız’dan kaynaklanmadığını düşünebilirsiniz. Size öyle gelebilir. Ama bu mümkün değildir. Ne kadar düşünce varsa, bunların hepsi, bütün düşünceler Yaratan’dan kaynaklanır. Ne kadar şey varsa, hepsi Yaratan tarafından meydana getirilmiştir. O her şeydir ve her yerdedir, var olan bilinç ve düşünce Yaratıcımız’ın düşüncesidir. Onun sonsuz sayıdaki parçalarının hepsi de özgür iradeye sahiptir ve nasıl isterlerse öyle düşünüp yaratırlar. O’nun bütün parçaları yaratılmış her şeyle iletişim halinde bulunurlar; bu da O’nun sonsuz bütünlüğünden dolayıdır.

Biz Yaratıcımız’ın düşüncelerini değiştirmeye çalışmıyoruz. Sadece, O’nun fikirlerini, bazı tecrit olmuş parçalara, inceleyip değerlendirmeleri için götürmeye çalışıyoruz. Dostlarım, tecrit olmuş parçalar dedim, bu parçaları neden tecrit olmuş olarak kabul ediyoruz? Çünkü bize göre, onlar, bizim bildiğimiz Yaratılış’ın çoğu parçasına nüfuz ettiğini gördüğümüz kavramdan uzaklaşmayı seçmişlerdir. Dostlarım, Dünya gezegenindeki insanoğlu, deneyleri ve deneyimleri sonucunda, düşüncesi yönünde kendini herkesten tecrit etmiş ve bizim, yaratılışın, deneyimlediğiniz engin etki alanında alışık olduğumuz şeyden uzaklaştırmıştır.

Dostlarım, size getirdiklerimizi mutlaka anımsamanızı rica ediyorum. Örneğin, maddesel varoluşunuzun uzun illüzyonu içinde hüküm süren koşullar sizi bir kez daha köşeye sıkıştırdığında, öğrendiklerinizi ve elde etmek için o kadar çabaladığınız bilgileri hatırlayın. Her an bu maddesel illüzyon içinde olma gereksinim ve arzunuzu, Tanrı’nın yaratılışı içinde olma gereksinim ve arzusuyla değiştirmeyi seçebilirsiniz. Hedefleriniz bu illüzyon sınırları içinde kaldığı sürece, yine bu illüzyon sınırları içinde hüküm süren fizik yasalarına uymak zorundasınız. Eğer istekleriniz, öğrendiklerinizi uygulamanız sonucunda değişir ve Sonsuz Olan’ın yaratılışı içinde yükselirse, o zaman dostlarım, illüzyonun sizi sıkıştırdığı köşelerden sıyrılma yeteneğinizin ne kadar arttığını görürsünüz.

Dostlarım, insanoğlu nedense, yaratılışı takdir etmekte ve yüceltmekte çok basiretsiz davranıyor. Çevresini kuşatan sade ve güzel yaşamın gerçek anlamını idrak edemiyor. Yaşamın meydana getirilişini ve yeniden oluşumunu değerlendiremiyor, bunun değerini takdir edemiyor. Soluduğu atmosferin kendisini ve hemcinslerini ve tüm canlıları yaşatmak için bitkisel yaşam vasıtasıyla bir devir yaparak yenilendiğini öğreniyor ama bu, gezegeninizde yaşayanların büyük bir çoğunluğuna, teolojik (dinsel) değil de teknolojik bir olay olarak görünüyor. Yaratan’ın yüce plânını, çocuklarının her türlü gereksinimlerini karşılamak, onların her arzusunu yerine getirmek ve kusursuzluğu yaratmak için var olan plânını fark etmiyorlar bile… Dünya üzerinde yaşayan insanoğlu, kendinde bulunması gereken farkındalığı yitirmiş durumda. Dostlarım, insanoğlu bu bilinci neden yitirdi? Yitirdi, çünkü dikkatini, kendi icadı olan aygıt ve yenilikler üzerinde topladı. Kendi fikirleri ve oyuncakları tarafından ipnotize edildi. İnsanoğlu zihinsel olarak bir çocuktan başka bir şey değildir.

Bütün bunlar çok basit bir şekilde düzeltilebilir ve insanoğlu bir kez daha -kendi kafasında yarattığı bir illüzyonu değil de- gerçeği takdir edebilir. Yapılması gereken tek şey dostlarım, kişinin meditasyon yoluyla kendini, gerçeğin kavranmasına açık bulundurmasıdır. Bu süreç, onun, sürekli -Dünya gezegeninde yüzyıllardır gelişen- illüzyon içinde dürtüler arayan faal bilinçli zihnini sakinleştirir ve devreden çıkarır. O zaman çok çabuk bir biçimde, gerçek yaratılışın fonksiyon gördüğü gerçeğe dönebilir.

Dostlarım, Dünya’da yaşayan insanoğlu, gerçeği bilmek istiyorsa, “mutlak sevgi” düşüncesine dönmelidir. Bu -kendilerini nasıl ifade ederlerse etsinler, kim olurlarsa olsunlar- kardeşleriyle tam bir birlik içinde olma düşüncesidir; çünkü, Yaratan’ın “ilk düşüncesi” budur.

Bizler, Sonsuz Yaratan’ın Hizmetindeki, Gezegenler Konfederasyonu üyeleri, sizin ölçünüze göre çok uzun zamandan beri gerçeğin birçok prensibini biliyoruz. Biliyoruz, çünkü aynı sizin gezegeninizdeki insanların da yapabilecekleri gibi, kendimizi bu gerçeklere açtık.

Şimdi yaşadığınız -kendisi de tam bir yanılsama olan- ayrılığı yaratan illüzyonu meditasyon yoluyla hafifletmek mümkündür. Size meditasyondan söz etmeye devam ediyoruz; size birçok kez gerçekten, sevgiden, idrakten söz ettik ama bir türlü içinde bulunduğunuz illüzyonun üstesinden gelemiyorsunuz. Bu illüzyon, Dünya insanının eseridir. İnsanoğlu bu illüzyonu yaratmayı istemiştir, çünkü bu onun için çok yararlı olmuştur. Bu illüzyon, onu deneyimleyerek ve içinde yaşadığı sürece onu kullanarak çok çabuk tekâmül etmek isteyenler için çok yararlı olmaktadır. Şu anda gezegeninizin etrafında dönmekte olan bizlerin çoğu da sizin sahip olduğunuz bu fırsata sahip olmak isteriz; yani, illüzyonun içinde bulunmayı ve bir idrake varmak için bu illüzyonun olanaklarını kullanabilmeyi arzu ederiz. Bu ruhsal olarak ilerleme sağlamanın bir yoludur ve kardeşlerimizden birçoğu tarafından aranmaktadır.

İllüzyonunuzun sunabileceği olasılıkların doğasını anlayabilmenin ve bunları anladıktan sonra kendini analiz etme ve meditasyon yoluyla bu olasılıklara, bizi yaratan düşünceyi -Yaratanımız’ın düşüncesini- ifade edecek şekilde tepki vermenin gerekliliğini ve önemini ne kadar vurgulasam azdır. Bunu sizin İsa adıyla tanıdığınız öğretmen yapmıştı. Bu insan durumunu biliyordu. İllüzyonu tanımıştı. İllüzyonun sunduğu potansiyelin nedenini anlamıştı ve illizyonun içindeki bu potansiyele ve eylemlere verdiği tepki, Yaratan’ın düşüncesini ifade eden, yani sevgiyi hayata geçiren bir tepkiydi.

Hiç aklınızdan çıkarmayın; sizi çevreleyen illüzyon, size bir şeyler öğretmek için vardır. Ama, ancak onun öğreteceği şeylerin farkında iseniz size bir şey öğretebilir. Şöyle denmişti: “O, mucizelerini gizemli

yollarla yaptı”. Bu gizemli gibi görünse de, aslında ruhsal tekâmülün yoludur. Sizin içinde bulunduğunuz illüzyonu yaşayan pek çok varlık var; ama bunların pek azı bu illüzyonu tekâmül etmek için kullanıyor. Bunu bilinçaltıyla algılanan bir düzeyde yapmaktan ileri gidemiyorlar; çünkü, bunu yapmanın mümkün olduğu bilgisine kendilerini açmadılar.

Bir kişi bir kez, fiziksel dünyanızda kendini içinde bulduğu illüzyonu ruhsal tekâmülü için kullanmasının mümkün olduğunu fark edince, artık bundan sonraki adımı atması ve kendine etki eden bütün faktörlere rağmen bu bilgisini Yaratan’ın sevgisini ve idrakini ifade etmek için kullanması kaçınılmazdır.

Artık anlamış olduğunuz gibi, idrake varmanın, ruhsal olarak tekâmül etmenin ve illüzyonun doğasını ve sizin bu illüzyonu deneyimlemenizin amacını anlamanız için en uygun yol olarak daima meditasyon önerilmektedir. Her insan bir illüzyon ya da oyun içinde bulunmaktadır. Eğer istersek, bu oyunda meditasyon yaparak erişeceğimiz bilinci, çok daha çabuk tekâmül edebilmek için kullanabiliriz. Ama kendimizi bu noktaya, yani çok zor gibi görünen bu sürecin kavrandığı ve uygulanmasına başlandığı noktaya nasıl ulaştırabiliriz?

İstemek, dostlarım, elde edeceğiniz şeyin anahtarıdır. Eğer isterseniz, alırsınız. Yaratan’ın plânı budur; O’nun tüm parçaları ne istiyorlarsa, aynen onu alacaklardır. Dostlarım, şimdi içinde bulunduğunuz illüzyonda, çok kez, istediğinizi elde edemiyormuşsunuz gibi görünür. Aslında, çok ama pek çok durumda bunun tam tersi geçerlidir. Böyle bir bildirimde bulunulması ve böyle sonuçlarla karşılaşılmasına rağmen bizim, herkesin istisnasız olarak, ne istiyorsa aynen onu elde ettiğini söylememiz bir çelişki gibi görünebilir. Dostlarım belki de siz istemenin ne demek olduğunu anlamıyorsunuz. Belki de insan zekâsı bunu anlayamaz. Belki de, gerçek isteğinizin ne olduğunu anlamanız için bir süre meditasyon yapmanız gerekiyordur. Çünkü dostlarım, sizin, şu andaki illüzyonunuz içinde bulunurken, zihinsel yeteneklerinizle kendinizi ve yaratılmış her şeyi tam olarak anlamanız ve göründüğünüzün ve görünenin ötesinde ne özellikler taşıdığınızı kavramanız zordur.

Bu gezegende yaşayan insanlar için illüzyonlarından, önyargılı olarak neden-sonuç olduğuna inandıkları bilgilerden vazgeçmek çok zordur. Ama, asıl gerçek bu değildir. Bu, illüzyondan doğan başka bir illüzyondur. İnsanoğlunun bu gezegende yarattığı karmaşıklığın basit bir ürünüdür. Düşüncelerinizi böyle karmaşalardan kurtarıp, sizi yaratanın, deneyimlediklerinizin ve düşünülen her şeyin farkına varmalısınız. Yaratanınız’ın farkına varın. O’nun isteğininin farkına varın, O’nun isteğini bilince, kendinizinkini de bileceksiniz, çünkü siz ve Yaratanınız birsiniz; siz, O’nun her parçası ile de birsiniz, yani yaratılmış diğer bütün insanlarla birsiniz. O’nun arzusunu bilince, bunu hissedeceksiniz. Artık karmaşa olmayacak. Artık sorular olmayacak. Aradığınızı bulmuş olacaksınız. Sevgiyi bulmuş olacaksınız; çünkü Yaratanınız’ın isteği budur: O tüm parçalarının kendilerini yaratmış olan Sevgi’yi tezahür ettirmelerini ve deneyimlemelerini ister. Bu da, çok basit olarak, meditasyon yaparak bulunur. İnsanların entelektüel kavramları içinde ne kadar ararsanız arayın, yazılı ve sözlü bilgilerinizi ne denli dikkatle plânlayıp ifade ederseniz edin, bunlar sizi o sade ve yalın gerçeğe götüremezler.

Kendi ‘gerçek’ anlayışımızı insanlarınıza empoze etmek istemiyoruz; onlarla doğrudan doğruya temas kurarsak bunu yapmış oluruz. Böyle yapmamak elimizden gelmezdi, çünkü gerçekle ilgili sözlerimiz çoğunuz tarafından geçerli kabul edilirdi. Biz, Yaratan’ın gerçeğinin tek temsilcisi olarak kabul edilmek istemiyoruz. Bunu siz insanlara o şekilde sunmalıyız ki, sizler de özgür iradenizle bunu kabul ya da reddedebilesiniz. Bizim anlayışımıza göre bu, yani insanın ruhsal tekâmülü için gerekli olan bir şeyi kabul ya da reddedebilecek durumda olması, onun tekâmülü açısından gerekli bir koşuldur. İnsan ancak ve ancak bu yolla gerçeği -Yaratan’ın gerçeğini, tek gerçek olan yaratılışı, yaratılış sevgisinin gerçeğini- öğrenebilir.

Gerçek, içten gelmeli ve içten idrak edilmelidir. Dışarıdan kavratılamaz. Biz, içlerindeki bu gerçeği aramak için harekete geçirilebilecek olanlarınızı harekete geçirmeye çalışıyoruz. Yaratanımız’ın prensibini idrakimizden ötürü gizli kalmamız gerektiğini biliyoruz; çünkü bir insana hizmet verirken komşusuna kötülük edemeyiz. Onun zihninde var olduğumuz izlenimini yaratmamız ona kötülük etmek olur; çünkü, Dünya gezegeninin şu devresinde pek çok insan bizim varlığımıza inanmayı ve bunun kanıtlarını görmeyi istemiyor. Bu yüzden, bizimle temas kurmak isteyenlerle medyumunuz gibi kanallar vasıtasıyla konuşmayı gerekli görüyoruz. İsteyenlere istediklerini öyle bir biçimde vermeliyiz ki, kendileri, kendi koşullarına göre, getirdiğimiz düşünceleri değerlendirsinler, ister kabul ve isterlerse de reddedebilsinler ve hepimizin içinde var olduğumuz yaratılış gerçeğini idrak edebilsinler.

İnsanlarınızın çoğu artık illüzyonlarının dışında bir şey arıyorlar. Arayanlara kendi anlayışımızı sunuyoruz. En bilge biziz demek istemiyoruz. Sadece, bizim sunabileceğimiz şeyin değerli olabileceğini, çünkü Dünya insanının geçirdiği deneyimlerin aynılarından geçtiğimizi, bu deneyimlerimiz sırasında da en yararlı yönün hizmet yönü olduğunu bulduğumuzu söylüyoruz. Arayanlara, medyumunuz gibi kanallar vasıtasıyla bir anlayış getiriyoruz. Burada bulunuşumuzun anlamı, bu arayışı özendirmektir. Bu süreç vasıtasıyla, gezegeninizde, bizimle temas etmek isteyen mümkün olduğunca çok sayıda insanla temas kurmayı umuyoruz. Yakın bir gelecekte, anlayışa varmak isteyenler arasından birçoğu ile temas kurabileceğimizi umuyoruz. Gezegeninizin insanlarıyla temas kurmak zor; isterseniz buna, çeşitli tiplerin karışımı olmalarından dolayı temas kurmakta zorlanıyoruz diyelim. Ama bir kişiyle bile temas kurabilirsek, bütün çabalarımıza değer.

Gezegeninizden yeterli sayıda insan gerçeğin farkına varıncaya dek bu şekilde davranmaya ve şimdi olduğu gibi medyumlar vasıtasıyla konuşmaya devam edeceğiz. Biz birçok iletişim kanalı aracılığıyla ve sürekli olarak Dünya halkına basit bir mesajı -var olan her şeyin sevgi olduğu anlayışını getiren basit bir mesajı- iletmeye çabalıyoruz.

Bazı bilgiler vardır, önemlidir; bazıları ise değildir. Dostlarım, bilgelik oldukça yalnızlık getiren bir şeydir. Bilgeliğin yükünü kabul ederken, bu gerçeği de kabul etmeniz gerekir. Bildiğiniz şeylere dikkat etmelisiniz, çünkü gerçek alemde bilgi güç demektir ve isteğiniz, bütün bu gücün hedef alacağı yönü gösterir; ama bildiklerinize ve öğrendiklerinize inanın dostlarım. İnancınızı ve idrakinizi meditasyonla besleyin. Bu yolda ilerledikçe, şu basit bildirimi de o kadar çok anlamlı bulacaksınız: Meditasyon yapın. Bu önce basit bir süreç gibi başlar, giderek bir yaşam biçimi halini alır. Spiritüel yolunuzda ilerlerken bunu gözleyin.

Temaslar sırasında sürekli olarak vurgulanan noktalardan biri de şuydu: Arayış içinde olan birinin ruh hali, arayış içinde olmayan ve öz-bilgisini geliştirmek istemeyen birinin ruh haline göre çok daha iyi durumdadır ve devamlı olarak da öyle kalabilir. Ayrıca, meditasyon ve arayış yolunun getirdiği ve tahmin edilebilen başka nimetler de var ki bunlar bu mesajlara kanallık edenlerin dikkatlerinden kaçmıyorlar.

Dostlarım, şunu unutmayın; başkalarına hizmet etmek aslında insanın kendisine hizmet etmesi demektir. Dikkat ederseniz hepsi birdir demiyoruz. Yani ‘ha kendine hizmet etmişsin ha başkalarına’ sözü doğru değildir. Çünkü insanın kendisi tabii ki başkasından farklıdır. Herkesin kendi kimliği vardır. Ama ‘bir’lik ve bütünlük de vardır. Bunun için de sürünün bir koyununa karşı hissedilen olumsuz duygu, insanın kendisine ve sonuçta da Yaratan’a karşı hissedilen olumsuzluktur. Bu da başkalarına hizmet ederek kendinize ve dolayısıyla da Yaratan’a yaptığınız hizmeti lekeler, kusursuzluğunu bozar. Unutmayınız ki, her insan, onunla kimliğiniz ‘bir’ olsa da, bağımsızlığı hiçbir biçimde sarsılmaması gereken bütünüyle özgür bir varlıktır.

Şu anda sizin düşünmeniz gereken çok önemli tek bir şey vardır. Bu da hizmet etmeye kişisel olarak hazırlanmanızdır. Hemcinslerinize hizmet edecekseniz kendinizi bu hizmete hazırlamanız gerekir. Bu da dostlarım, kuşkusuz meditasyonla yapılır. Meditasyonun önemini ne kadar vurgulasak azdır. Bu teknik vasıtasıyla bütün sorularınızın yanıtlarını alacaksınız. Bunu idrak etmek zordur, ama hepsi doğru. Bütün sorularınızın yanıtları son derece basit bir kavrama indirgenebilir. Bunun da ancak meditasyon sırasında farkına varabilirsiniz. Bu yapıldıktan sonra, tıpkı başkalarının daha önce yapmış ve şu anda gezegeninizde yapmakta oldukları gibi, siz de hizmete hazır olacaksınız. Onların yaptıklarını yapın; meditasyona zaman ayırın. Hemcinsinize yardımcı olabilmek için gerekli ehliyeti kazanın ve onu, şu anda yaşadığı karışıklığın karanlığından çıkarıp, istediği ışığa geri getirin.

Bu gezegende şimdi, geçmiştekine göre daha çok insan bir arayış içerisinde bulunuyor. Ama, bunların çoğu aradığı şey konusunda karmaşa içinde bulunuyor; bunun için de, birçok insanın aradığı düşünceleri direkt olarak alabilecek bu çeşit kanallar sayıca çoğalmalıdır. Şu sırada, düşüncelerimizi kolayca alıp seslendirebilecek olan kanalların sayısını artırma çabası içindeyiz. Bu da her gün meditasyon yapmayı gerektirir. Talep edilen tek şey budur: Günlük meditasyon. Tabii, bu günlük meditasyon uygulanırsa, bizimle temas kurulmak istendiğini varsayacağız.

Dostlarım, her biriniz, enkarne olduğunuzda, bu hayatınızda, şimdiye kadar öğrenilmemiş bazı dersleri öğrenmeyi hedeflediğinizi biliyordunuz. Eğer size bu illüzyondaki enkarnasyonıumzun tamamı, belli bir türde zorluklardan ibaret gibi görünüyorsa, derslerinizden birinin bir biçimde farkına varmışsınız demektir. Gördüğünüz gibi, bu derslerden kaçılamaz. Öğrenilmeleri gerekir.

Böyle bir dersle karşı karşıya kaldığınızda sizi idrake erişmekten alıkoyan şey genellikle kendi düşünme biçiminizdir. Bilinçli düşünme süreciniz, gerçekte öğrenmek istediğiniz bir dersi öğrenmenizi engelleyebileceği için size zararlı olabilir. Bunun için de, bir derse yaklaşırken, size, mümkünse geçici olarak bilincinizi ve analiz sürecinizi askıya almanızı öneririz; o zaman soruna çok daha açık bir zihniyetle yaklaşabilir ve bu deneyimden öğrenmenin gerekeni öğrenmeye daha hazır olursunuz. Aksi takdirde öğrenmeye geldiğiniz şeyden kaçınabilirsiniz. Meditatif hali sürekli olarak koruyabilmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz, çünkü biz de sizin geçtiğiniz yoldan geçtik ve sizin madde dediğiniz illüzyon çeşidinin bilincindeyiz. Bunun için de, her zaman yarı meditatif halde bulunmaya çalışmak yerine, klasik meditasyon yöntemlerini uygulamanızı rica ediyoruz. Bundan kastımız, zihninizi tümüyle tıkayıp, öğrenmek için geldiğiniz dersleri öğrenmenizi engelleyecek yıkıcı dürtülerinize karşı sürekli bir dikkat ve uyanıklık halini korumaktır.

Sevgi hakkında öğrenmemiz gereken bütün derslerin temelini tek bir kavram oluşturur: Her şey ‘bir’dir.

Kendinizle, gördüğünüz her şeyin mutlak birliği üzerinde meditasyon yapın. Bunu sadece şimdi ve tek bir kez değil, her zaman ve özellikle zor koşullar altındayken yapın. Sizin için zor olan şeyleri ne denli sever ve onlarla da bir olduğunuzu ne kadar çok hissedebilirseniz, bu zorluklar sizin için o kadar hafiflerler. Bu, fiziksel illüzyonda geçerli olan yasalara göre değil, Sevgi Yasası’na göre böyle olur; çünkü ruhsal beden fiziksel bedeninizden daha yüksektir ve sevgi yoluyla ruhsal bedeninizde yapacağınız değişiklikler, kendilerini mutlaka fiziksel illüzyonda hissettirirler.

Dostlarım, her şey ‘bir’dir. Şu anda benim sesim, bu medyumun sesidir; benim düşüncelerim onun düşünceleridir. Size sunduğumuz titreşim, inanın ki bir kişiliğin değil, Yaratan’ın titreşimidir. Biz de bir kanaldan başka bir şey değiliz. Sadece tek bir ses vardır. Biz, içinde bulunduğumuz titreşim düzeyinde, bu sesin Yaratan’ın sesi olduğunun bilinçli olarak farkındayız. Yapılacak şey, Yaratan’ın bu denli farkında olmayanların titreşimlerini yükseltmekten ibarettir. Böylece, sizin idrakinizde de zamanla her şey bir uyum içine girecektir.

Çevrenizdekiler için evren uyumsuz ve zor bir yer olarak kalsa bile, düşüncelerinizi Yaratan’ın ‘birliği üzerinde yoğunlaştırır ve tutarsanız, sizin evreniniz uyum içinde olur; bunu yapan ise siz değilsiniz, bunu yapan, Yaratan’ın sevgisidir.

Gezegeninizde, fiziksel illüzyon (madde dünyası) için çok sarsıcı olan bir devre geçirilecektir. Bunun fiziksel nedenleri değişiktir. Bilim adamlarınız, yapabildikleri sürece, gezegeninizin maddesel düzleminde felaketlere neden olacak olayları (koşulları) tarif edip sınıflandırmaya devam edeceklerdir. Bilim adamlarınızın söyledikleri doğrudur ve Dünya yüzünde mevcut bulunan tüm dinlerin de bildirmiş olduğu bir programın parçalarıdır.

Gerçekleşecek olayları ve bunların zamanını kesinlikle söylememiz ne uygundur ne de mümkündür; çünkü gezegeninizde bulunan insanların kafalarında ve yüreklerindeki titreşimler bunların nasıl ve ne zaman olacağını tayin edecektir. Devrenin değişmesiyle beraber, Dünya gezegeninde bulunan pek çok karma’nın da buna uygun olarak düzeltilmesi gerekecektir; bunlar tezahür edecek, gerçekleşeceklerdir. Tam olarak ne zaman ve nasıl, bunu söyleyemeyiz dostlarım, söylemeyi de arzu etmeyiz. Çünkü seller, yangınlar ve fırtınalar sadece sizin üçüncü titreşim yoğunluğu dediğiniz düzeyde bulunan şeyleri tahrip edecektir. Bu şeylere çok değer veriyor olabilirsiniz, çünkü dördüncü yoğunlukta var olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edemiyorsunuz. Size önerimiz, dördüncü yoğunluk derecesine geçmek için gerekli titreşim değişikliği tamamlandıktan sonra, üçüncü yoğunluk derecesindeki varlığınızı sürdürebilmek için çaba sarf etmekten vaz geçmenizdir.

Eğer, ruhsal olarak, okulunuzdan mezun olma gününüz geldiyse, dördüncü yoğunluk derecesine geçebilmeniz için gereken şeyler sizin için yapılacaktır. Her şey sizin de varlıklarının farkında olduğunuz yardımcılarınız tarafından yapılacaktır.

Çok büyük olasılıkla, üçüncü yoğunluk derecesinde bulunurken kendinizi özdeşleştirmiş olduğunuz şeyler zarara uğrayacaktır. Açık konuşmak gerekirse, ölümün gölgesini hissedeceksiniz. Dostlarım, aynı sözler size daha önce de söylendi; yine de, fizik bedeninize ve madde ortamınıza, sanki ruhunuz sonsuza kadar onlara bağlanmış gibi yapışıyorsunuz.

Şunu da vurgulamalıyız ki, ruhunuzu ne kafanızda, ne ellerinizde, ne göğsünüzde, ne de bacaklarınızda bulabilirsiniz; ruhunuzu hiçbir yerde bulamazsınız; onu çıkaramaz, ona yardımcı olamazsınız. Ruhunuz bir kabuk içinde bulunuyor. Kabuk yok edilebilir ama ruh yok edilemez.

Çok yakında bir seçim yapılması gerekiyor ve bu gezegendeki bütün insanların yapılacak seçimi anlamaları çok iyi olurdu. Bu gezegendeki birçok insan için bu seçimin ne olduğunu anlamak zordur, çünkü bu onların şimdiye kadar üzerinde hiç düşünmedikleri bir seçimdir.. Çok kısa süre sonra yapmak zorunda kalacakları seçimin idrakine varamayacak kadar günlük faaliyetlerine ve aslında çok önemsiz olan arzu, istek ve karmaşalarına dalmış durumdalar. Isteseler de istemeseler de, anlasalar da anlamasalar da, hiçbir şeyden etkilenmeyecek olan bir gerçek ortadadır; dünya yüzünde yaşayan her insan yakın bir gelecekte bir seçim yapacaktır. Bunun orta yolu yoktur. Bazıları sevginin ve ışığın yolunu seçecekler, bazıları da seçmeyecekler.

Bu seçimi yapmak için ‘Ben sevgi ve ışık yolunu seçiyorum’ ya da ‘Ben bu yolu seçmiyorum’ demek yetmez. Sözlerle belirtilen seçim hiçbir şey ifade etmez. Bu seçim, kişinin seçimini hayata, eyleme geçirmesiyle ölçülecektir. Bu eylemi yorumlamak, O’nun Hizmetindeki Gezegenler Konfederasyonu üyeleri olan bizler için çok kolaydır. Bunun saptanması kişinin titreşim derecesinin ölçülmesiyle yapılır. Eğer bir kişi, sevgi ve idrak yolunu seçenlere katılmak istiyorsa, onun titreşim derecesinin belli bir asgari düzeyin üstünde olması gerekir. Şu anda bu düzeye çok yaklaşmış olanlarınız var ama, yeryüzüne hakim olan yanlış düşüncelerin yarattığı koşullar yüzünden bu noktanın etrafında kararsız bir biçimde dalgalanıp duruyorlar; hatta bazıları sevgi ve idrak yolundan uzaklaşıyorlar bile. Şu anda titreşim dereceleri, bu gezegenin yakında yaşayacağı yüksek titreşim derecesine kolaylıkla geçebilecek kadar yükselmiş olanlarınız da az değildir.

Yakında gezegeninizde, sizin deyiminizle bir ‘Hasat’ olacak; bu, ruhların hasatıdır. Bu gezegenden mümkün olan en yüksek ürünü almaya çalışıyoruz. Bizim görevimiz budur, biz ‘Hasatçılar’ız.

En yüksek verimi alabilmek için, önce, bu gezegenin insanları içinde arayışa girme arzusu duyanları bularak bir arayış hali meydana getirmeye çalışıyoruz. Bunlar, kabul edilebilir titreşim düzeyine yakın olanlardır. Bu derecenin üstüne çıkmış olanlar bizi pek ilgilendirmezler, çünkü onlar zaten sınıflarını geçmişlerdir. Bu derecenin çok altında olanlara ne yazık ki bu kez biz yardım edemeyiz. Bu kez biz, sevgi ve idrak yolu için hasat edilecek olan pek küçük orandaki insanların sayısını artırmaya çabalıyoruz.

Gezegeninizde yaşayanların küçük bir oranı bile büyük bir sayıdır; bizim görevimiz de böyle gruplar aracılığıyla hareket ederek, ister kabul isterse reddedilebilecek bilgileri yaymaktır. Ve, gezegeniniz insanının ‘kanıt’ olarak nitelendirdiği şeyler bu bilgilerde bulunmaz.

Sizin deyiminizle kesin kanıtlar sunmuyoruz. Biz onlara Gerçek’i sunuyoruz. Görevimizin önemli bir işlevi budur – gerçeği kanıtsız bir biçimde sunmak. Bu yolla, dürtü, her bireyin içinden kaynaklanacaktır. Bu yolla, bireysel titreşim derecesi yükselecektir. Kesin kanıt getirmenin ya da bu gerçeği kişiye kabul etmek zorunda kalacağı şekilde sunmanın onun titreşim derecesini artırmak açısından hiçbir yararı yoktur.

İşte dostlarım, insanlarımıza yaklaşım yöntemimizin sırrı budur.”